Rus fizikçi Alexander Friedmann ve Belçikalı evren bilimci Georges Lemaitre, 20. yüzyılın başlarında evrenin sürekli hareket halinde olduğunu ve genişlediğini teorik olarak hesaplamış ve bu konu üzerinde yoğun bir çalışma yapmışlardır. Bu çalışmaları 1929 yılında gözlemsel olarak da ispatlamışlardır.
Amerikalı astronom Edwin Hubble kullandığı dev teleskopla gökyüzünü incelerken, yıldızların ve galaksilerin sürekli olarak birbirlerinden uzaklaştıklarını keşfetti. Bu buluş astronomi tarihinin en büyük keşiflerinden biri haline geldi ve Hubble bu incelemeler sırasında yıldızların, uzaklıklarına bağlı olarak kızıl renge doğru yaklaşan bir ışık yaydıklarını saptadı. Çünkü bilinen fizik kurallarına göre, gözlemin yapıldığı noktaya doğru hareket eden ışıkların tayfı mor yöne doğru, gözlemin yapıldığı noktadan uzaklaşan ışıkların tayfı da kızıl yöne doğru kayar. Hubble’ın gözlemleri sırasında ise yıldızların ışıklarında kızıla doğru bir kayma fark edilmişti. Kısacası yıldızlar sürekli olarak uzaklaşmaktaydılar.
Yıldızlar ve galaksiler sadece bizden değil, birbirlerinden de uzaklaşıyorlardı. Her şeyin sürekli olarak birbirinden uzaklaştığı bir evren ise, sürekli “Genişleyen” bir evren anlamına gelmekteydi. Evrenin genişlemekte olduğu, ilerleyen yıllardaki gözlemlerle de kesinlik kazandı. Bilim adamları genişleyen evreni şişen bir balonun yüzeyine benzetmektedirler.
Bu bilimsel gerçek 14 asır önce indirilen Kuran-ı Kerim’de Astronomi biliminin henüz gelişmemiş olduğu bir dönemde, evrenin genişlediğinden şöyle bahsedilmiştir:
Göğü kendi ellerimizle biz kurduk ve biz (onu) elbette genişleticiyiz. ( Zariyat suresi 47.)
Ayrıca :
O, geceyi, gündüzü, güneşi, ayı yaratandır. Her biri bir yörüngede yüzmektedirler. (Enbiya suresi 33.)
Güneş, kendisi için belirlenen yerde akar (döner). İşte bu, aziz ve alim olan Allah’ın takdiridir. (Yasin suresi 38.)
Sesinizi Duymak istiyoruz! Yazacağın yorumlar ömür boyu sitede kalacaktır, Aşağıdan hemen yorum yaz!